14 Mayıs 2014 Çarşamba
13 Mayıs 2014 Salı
GÜZEL SÖZLER - ŞEYMA SAĞUN
İnsanın en büyük düşmanı, doğrudan doğruya kendisidir.
(Çiçero)
* Düşmanların en büyüğü, düşmanlığını gizleyendir.
(Hz. Ali)
* Düşmanlarınızı sevin. Çünkü kusurlarınızı yalnız onlar açıkça
söylerler. (Benjamin Franklin)
* Yenilmesi gereken ilk düşmanlar, öfke ile umutsuzluktur.
(Alain)
* Düşmanın her zaman yanı başında; dostun daima uzaktadır.
(Arap Sözü)
* Düşman sana boyun eğiyorsa, mutlaka kendi gücünü
artırmak içindir. (Sadi)
* Bir düşmandan kurtulmanın en iyi çaresi, onu dost edinmektir.
(4. Henry)
* Düşmanı sen kendinden yeğin gör, zayıf çıkarsa bahtına.
(Türk Atasözü)
* Düşmanınız yoksa, dost bakımından da aynı durumdasınız
demektir. (E. Hubbart)
* Düşmanlık ve kini içinizde beslemeyin, yükü çok ağırdır.
(Demokritus)
* İnsan düşmanın her faziletine inanabilir, samimiyetine asla.
(C. Şehabettin)
* Düşmanlarınıza karşı, günün birinde dostlarınız olacaklarmış
gibi muamele edin. (M. Stael)
* Buz kadar lekesiz, kar kadar temiz olsan bile
iftiradan kurtulamazsın. (William Shakespeare)
* Kötü insanlar hayırlı işlerde değil kötü işlerde seninle iletişime
girer. (Platon)
* Alçakgönüllü düşüncelerle yaşayan düşünceler,
en yüksek düşüncelerdir. (Montaigne)
* Ne düşünürsek oyuz. Biz her neysek düşüncelerimizden doğar.
Düşüncelerimizle biz dünyamızı yaparız. (Buda)
* Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse fazla bir şey
düşünmüyor demektir. (W.Lippmann)
* Düşünme olmaksızın öğrenme emek kaybıdır.
Öğrenme olmaksızın düşünme ise tehlikelidir. (Konfüçyüs)
* Kaybettiğiniz taktirde ne yapacağınızı düşünmeye başladığınız
dakika zaten kaybetmişinizdir. (George P.Shultz)
* Düşündüğünüz; söylemek istediğiniz, söylediğinizi
sandığınız, söylediğiniz, karşınızdakinin duymak istediği,
duyduğu... Anlamak istediği, anladığını sandığı, anladığı,
arasında farklar vardır. Dolayısıyla insanların birbirini yanlış
anlaması için en az 9 ihtimal var. (S.Herpin)
* Düşüncelerini tam ve yerinde sözcüklerle anlatamayan kişi,
yanlış tartılarla iş görmeye çalışan satıcıya benzer. (Goethe)
* Susmak, dayanılması çok güç bir yanıttır. (Chesterton)
* Uyuyan bir düşünce, kolay kolay uyuyamaz. (T. Carlyle)
* Bilgelik düşüne düşüne öğrenilir. (Publius Syrus)
* Büyük düşünceler, yürekten doğar. (Vauvenarguess)
* Düşüncelerinizden nefret ediyorum fakat o düşünceleri
savunma hakkını size kazandırmak için ölmeye hazırım.
(Voltaire)
* Düşüncenin gücü, zekanın gizidir. (G. Byron)
İnsanın en büyük düşmanı, doğrudan doğruya kendisidir.
(Çiçero)
* Düşmanların en büyüğü, düşmanlığını gizleyendir.
(Hz. Ali)
* Düşmanlarınızı sevin. Çünkü kusurlarınızı yalnız onlar açıkça
söylerler. (Benjamin Franklin)
* Yenilmesi gereken ilk düşmanlar, öfke ile umutsuzluktur.
(Alain)
* Düşmanın her zaman yanı başında; dostun daima uzaktadır.
(Arap Sözü)
* Düşman sana boyun eğiyorsa, mutlaka kendi gücünü
artırmak içindir. (Sadi)
* Bir düşmandan kurtulmanın en iyi çaresi, onu dost edinmektir.
(4. Henry)
* Düşmanı sen kendinden yeğin gör, zayıf çıkarsa bahtına.
(Türk Atasözü)
* Düşmanınız yoksa, dost bakımından da aynı durumdasınız
demektir. (E. Hubbart)
* Düşmanlık ve kini içinizde beslemeyin, yükü çok ağırdır.
(Demokritus)
* İnsan düşmanın her faziletine inanabilir, samimiyetine asla.
(C. Şehabettin)
* Düşmanlarınıza karşı, günün birinde dostlarınız olacaklarmış
gibi muamele edin. (M. Stael)
* Buz kadar lekesiz, kar kadar temiz olsan bile
iftiradan kurtulamazsın. (William Shakespeare)
* Kötü insanlar hayırlı işlerde değil kötü işlerde seninle iletişime
girer. (Platon)
* Alçakgönüllü düşüncelerle yaşayan düşünceler,
en yüksek düşüncelerdir. (Montaigne)
* Ne düşünürsek oyuz. Biz her neysek düşüncelerimizden doğar.
Düşüncelerimizle biz dünyamızı yaparız. (Buda)
* Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse fazla bir şey
düşünmüyor demektir. (W.Lippmann)
* Düşünme olmaksızın öğrenme emek kaybıdır.
Öğrenme olmaksızın düşünme ise tehlikelidir. (Konfüçyüs)
* Kaybettiğiniz taktirde ne yapacağınızı düşünmeye başladığınız
dakika zaten kaybetmişinizdir. (George P.Shultz)
* Düşündüğünüz; söylemek istediğiniz, söylediğinizi
sandığınız, söylediğiniz, karşınızdakinin duymak istediği,
duyduğu... Anlamak istediği, anladığını sandığı, anladığı,
arasında farklar vardır. Dolayısıyla insanların birbirini yanlış
anlaması için en az 9 ihtimal var. (S.Herpin)
* Düşüncelerini tam ve yerinde sözcüklerle anlatamayan kişi,
yanlış tartılarla iş görmeye çalışan satıcıya benzer. (Goethe)
* Susmak, dayanılması çok güç bir yanıttır. (Chesterton)
* Uyuyan bir düşünce, kolay kolay uyuyamaz. (T. Carlyle)
* Bilgelik düşüne düşüne öğrenilir. (Publius Syrus)
* Büyük düşünceler, yürekten doğar. (Vauvenarguess)
* Düşüncelerinizden nefret ediyorum fakat o düşünceleri
savunma hakkını size kazandırmak için ölmeye hazırım.
(Voltaire)
* Düşüncenin gücü, zekanın gizidir. (G. Byron)
ŞEYMA SAĞUN -Masal: Yalanın Ömrü
Aylar ne de çabuk geçmişti. Okulun başlamasıyla birinci dönemin bitmesi arasında sanki çok fark yok gibiydi. Sayılı günler su gibi akıp gidiyordu. Haluk bu okula bu sene gelmişti. Kısa zamanda sınıfındaki öğrencilerle arkadaşlık kurmuştu. Yapı itibarıyla konuşmayı çok severdi. Büyük hayaller peşinde koşar, bir büyük gibi şunları şunları yapacağım diye ileriye yönelik planlar yapardı. Belkide bunda hayal dünyasının çok gelişmiş olmasının payı çok büyüktü. Bu okula ilk başladığı zamanlar sınıfındaki bütün arkadaşlarına kendini olduğundan büyük göstermeye çalışmıştı. Babasının çok büyük bir iş adamı olduğunu, maddi imkanlarının çok iyi olduğu izlenimini vermişti. Esasında kimse kimsenin maddi imkanlarına bakmıyordu. İnsanın şahsiyeti önemliydi fakat o birazda aşağılık kompleksine girerek, kendisini ve ailesinin maddi imkanlarını abartılı bir şekilde anlatmıştı. Birinci dönemin ortalarıydı, yazılı sınavları başlamıştı. Koca sınıfta erkek öğrenci olarak sekiz kişiydiler. Sınıfın en başarılı öğrencisi olan Cem, bir teklifte bulunmuştu. “Arkadaşlar, isterseniz sınav akşamları sırasıyla birbirimizin evlerinde ders çalışalım. Böylece daha samimi bir diyalog kurmuş oluruz.” Bu teklif bütün arkadaşlarını memnun etmişti. Cem çok başarılı kibar bir insandı. Maddi durumları iyi olmasına rağmen kimseye üstünlük taslamadığı gibi arkadaşlarına yardım etmeyi de çok severdi. Hiçbir zaman maddi şeyler onun nazarında üstünlük sebebi değildi. O, beraber olduğu insanların doğal hareket etmesine dikkat eder, gururlu insanları ise hiç sevmezdi.Haluk’un yalan söylediğini keşfetmişti fakat bu davranışını yüzüne vurup, onu rencide etmek istemiyordu. O, bu hareketin yanlış olduğunu kendisi anlayıp terk etsin istiyordu. Birkaç defa Cem’den ödünç para alan Haluk, yerine iade etmemişti. Hatırlattığı zaman ise, ya verdiğini söylüyor veya getireceğini,unuttuğunu bahane ediyordu. Diğer sınıflardan hatta öğretmenlerinden bile para aldığı oluyordu. Bu hareketi ve aşırı yeme içmeye düşkünlüğü,onun şahsiyetini ele vermişti. Onun böyle bir şey yaptığını tespit eden arkadaşları bir bir yanından ayrılıyor fazla muhatap olmamaya çalışıyorlardı. Hatta sınıf öğretmeni bu tür davranışların bir kişilik problemi olduğunu, yalan söyleyen insanı ne kulların ne de Allah’ın seveceğini mutlaka yalanın ortaya çıkacağını ve o kişinin yalancı olarak damga yiyeceğini anlatmasına rağmen Haluk bu huyundan vazgeçemiyordu. Çünkü gururu buna müsaade etmiyordu. Bazen söylemiş olduğu yalanlar onu öyle zor durumda bırakıyordu ki,o yalanı desteklemek için bir yalan daha bulması gerekiyordu. Kısacası yalan yalanı doğuruyordu. Bu durumdan ailesi de şikayetçiydi ama bir çözüm yolu bulamıyorlardı. Bazen sınıf öğretmenine durumu izah ediyorlardı fakat onlar da bir çare bulamıyorlardı. Bir gün sınıf öğretmeni Cem’i yanına çağırmıştı: -Cem, seninle bir şey paylaşmak istiyorum ama lütfen bu aramızda kalsın olur mu? -Tabi öğretmenim endişeniz olmasın, buyurun. -Arkadaşın Haluk’un hoş olmayan bir huyu var bunu biliyorsun. Çözümü konusunda bana yardımcı olmanı istiyorum.Fakat onun gururunu rencide etmeden ,onu kırmadan bir şeyler yapman gerekiyor. -Memnuniyetle öğretmenim,ben onun meselesini çok iyi biliyorum. Becerebilirsem bir kısım planlarım var, onları hayata geçirebilirsem hata yaptığını kırmadan gösterebileceğim. Bu konuda Fazıl ile Hasan da bana yardım ediyorlar. -Bu konuda iyi bir plan yaptığınıza inanıyorum. Ben size güveniyorum başaracaksınız. Cem kendi kendine Haluk’a yardım etmeye söz vermişti, şimdi sınıf öğretmeninin de bu konuda desteği vardı. İçi biraz rahatlamıştı. Kısa zamanda Hasan ve Fazıl’la da görüşerek söz birliğine varmışlardı. Bu meselenin çözümünün sadece onlarla olması mümkün değildi. Haluk’un ailesi de onlara yardımcı olmalıydı. Bütün plan ve programlar hazırlanmıştı, iş sadece bu planları tatbik etmeye kalıyordu. Cem ve arkadaşları sınavlar zamanı bir araya gelerek ders çalışmayı gelenek haline getirmişlerdi. Her sınavda birisinin evinde toplanır ders çalışırlardı. Erkek öğrencilerin sayısı çok olmadığından pek fire verilmezdi. Sırasıyla herkesin evinde ders çalışılmıştı. Şimdi sıra Haluk’ta idi. O arkadaşlarını eve almamak için epey mazeretler uydurmuştu fakat arkadaşları kesinlikle senin evinde de ders çalışacağız diye ısrar ediyorlardı. Bundan kaçış yoktu. Haluk kara kara düşünüyordu. Ailesiyle alakalı çizmiş olduğu tablo çok farklıydı, oysa ki durumları hiçte iyi değildi. Nasıl etmeli de açık vermeden bugünü atlatmalı diye derin düşüncelere dalıyor fakat bir türlü bu işin içinden çıkamıyordu. Arkadaşlarının evini ziyaret ve ders çalışma konusundaki kararlılığı bir kaçış yolunun olmadığını ortaya çıkarmıştı. Cem’in annesiyle görüştüğünden de haberi yoktu. Haluk arkadaşlarının geleceğini annesine söylediğinde, memnuniyetle kabul edeceğini bildirmişti. Arkadaşlarının gelme saati yaklaştıkça içten içe eriyordu. Onlara ne tür imkanlara sahip olduğunu, özel odası, bilgisayarı hatta özel televizyonu ve çalışma masası olduğunu söylemişti. Kardeşiyle beraber kaldığı, çokta özel imkanlara sahip olmadığı ortaya çıkacaktı. Cem çok uyanık bir çocuktu, yanına iki tane CD alarak gelmişti. Haluk’un o, gece sabaha kadar gözlerine uyku girmemişti. Kendi kendine niçin yalan söylediğini, şimdi ise hepsinin ortaya çıkacağını, esas bundan sonra mahcup olacağını düşündükçe ciddi rahatsız olmaya başlamıştı. En büyük korkusu ise; arkadaşlarının kendisini terk edeceğiydi. Bu meselenin halli için bir çözüm yolu bulmalıydı. Kafasında bir sürü plan yapıyordu. Bunlardan biri şuydu; her hangi bir şeyi bahane edip arkadaşları eve alma fikrinden vazgeçecekti. Bunun olması imkansız diye düşündü. Bir sürü plan yapıyordu fakat her planı en az bir iki yalanının ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Beklenen saat gelip çatmıştı. Arkadaşları Haluk’lara gelmişlerdi. Onun yüzünde her haliyle neşesizlik ve belirsizlik vardı. Bu halini belli etmemeye çalışmasına rağmen gözlerden kaçmıyordu. Evleri sade, her şey orta halli, mütevazı bir evdi. Durumları ise, içler acısı denecek kadar vardı. Haluk’un annesi durumları bildiğinden dolayı pek hazırlık ta yapmamıştı. Evde olan şeyleri ikram etmişti. Gelenlerden hiç biri onun yalanını yüzüne vurmamıştı. Onun hal ve hareketlerinden yalan söylediğinin ortaya çıktığı belli oluyordu. Kendine şöyle söz vermişti; bundan sonra ne olursa olsun yalana ve aldatmaya asla tenezzül etmeyecekti. Birkaç gün sonra da arkadaşlarından özür dileyerek helalleşmişti. Haluk bundan sonra apayrı bir insan olmuştu. Onun yeni halini görenler müthiş manada sevinmişlerdi. En büyük mutluluğu yaşayanlar ise, ana babası ve kardeşiydi. CEMALETTİN YAZICI |
ÇOCUKLAR İÇİN KISA YEMEK DUASI - ŞEYMA SAĞUN
Elhamdülillah Elhamdülillah
bu nimeti veren ALLAH
PEYGAMBERİMİZ RASÜLULLAH
her yemekte derim BİSMİLLAH
artsın eksilmesin
taşsın dökülmesin
gerisi kesilmesin
hep afiyetle yensin
geçmişlerimizin ruhu için
saglara selamet için
dertlere derman için
birde ALLAH RIZASI için
EL FATİHA
Elhamdülillah Elhamdülillah
bu nimeti veren ALLAH
PEYGAMBERİMİZ RASÜLULLAH
her yemekte derim BİSMİLLAH
artsın eksilmesin
taşsın dökülmesin
gerisi kesilmesin
hep afiyetle yensin
geçmişlerimizin ruhu için
saglara selamet için
dertlere derman için
birde ALLAH RIZASI için
EL FATİHA
Veda Hutbesi - ŞEYMA SAĞUN
''Ey İnsanlar!''
Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayız.
''İnsanlar!''
Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınızda mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.
''Ashabım!''
Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. Oda sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse, bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.
''Ashabım!''
Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdumuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir. Lakin ana paranız size aittir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız.
''Ashabım!''
Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu İlyas Bin Rabia'nın kan davasıdır.
''Ey İnsanlar!''
Muhakkak ki şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dinimizi korumak için bunlardan da sakınınız.
''Ey İnsanlar!''
Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emri ile helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınlarında sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerinde ki hakkınız yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırsa Allah size onları yataklarında yalnız bırakmanızı ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve adeta göre yiyecek ve giyeceklerin temiz etmenizdir.
''Ey Müminler!''
Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırtmazsınız. O emanetler Allah'ın Kitabı Kur an-ı Kerim ve Peygamber'in sünnetidir.
''Müminler!''
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir ve böylece bütün Müslüman'lar kardeştirler. Bir Müslüman'a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.
''Ey İnsanlar!''
Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesi ayrılmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuş ise ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan köle Allah'ın meleklerinin ve bütün insanların lanetine uğrasın. Cenab-ı Hakk bu gibi insanların ne tövbelerini ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.
''Ey İnsanlar!''
Rab'biniz birdir. Babanızda birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arap'ın Arap olmaya Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine siyahında kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak Takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız Ondan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahi bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.
Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız. Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz. Zina etmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız. İnsanlar ''la ilahe illallah'' değinceye kadar onlarla cihat etmek üzere emr olundum. Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Hesapları ise Allah'a aittir.
''İnsanlar!''
Yarın beni sizden soracaklar ne diyeceksiniz? Sahabe-i Kiram hep birden şöyle dediler: ''Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkı ile yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz, diye şahadet ederiz.'' Bunun üzerine Resul'i Ekrem Efendimiz şahadet parmağını kaldırdı, sonrada cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu:
''Şahid ol ya Rab! Şahid ol Yarab! Şahid ol ya Rab!''
Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayız.
''İnsanlar!''
Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınızda mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.
''Ashabım!''
Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. Oda sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse, bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.
''Ashabım!''
Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdumuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir. Lakin ana paranız size aittir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız.
''Ashabım!''
Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu İlyas Bin Rabia'nın kan davasıdır.
''Ey İnsanlar!''
Muhakkak ki şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dinimizi korumak için bunlardan da sakınınız.
''Ey İnsanlar!''
Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emri ile helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınlarında sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerinde ki hakkınız yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırsa Allah size onları yataklarında yalnız bırakmanızı ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve adeta göre yiyecek ve giyeceklerin temiz etmenizdir.
''Ey Müminler!''
Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırtmazsınız. O emanetler Allah'ın Kitabı Kur an-ı Kerim ve Peygamber'in sünnetidir.
''Müminler!''
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir ve böylece bütün Müslüman'lar kardeştirler. Bir Müslüman'a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.
''Ey İnsanlar!''
Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesi ayrılmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuş ise ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan köle Allah'ın meleklerinin ve bütün insanların lanetine uğrasın. Cenab-ı Hakk bu gibi insanların ne tövbelerini ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.
''Ey İnsanlar!''
Rab'biniz birdir. Babanızda birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arap'ın Arap olmaya Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine siyahında kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak Takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız Ondan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahi bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.
Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız. Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz. Zina etmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız. İnsanlar ''la ilahe illallah'' değinceye kadar onlarla cihat etmek üzere emr olundum. Onlar bunu söyledikleri zaman kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Hesapları ise Allah'a aittir.
''İnsanlar!''
Yarın beni sizden soracaklar ne diyeceksiniz? Sahabe-i Kiram hep birden şöyle dediler: ''Allah'ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkı ile yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz, diye şahadet ederiz.'' Bunun üzerine Resul'i Ekrem Efendimiz şahadet parmağını kaldırdı, sonrada cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu:
''Şahid ol ya Rab! Şahid ol Yarab! Şahid ol ya Rab!''
HALİL İBRAHİM BEREKETİ - ŞEYMA SAĞUN
Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış.
Büyüğü Halil.
Küçüğü ise İbrahim...
Halil, evli çocuklu.
İbrahim ise bekârmış...
Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin...
Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş.
Bununla geçinip giderlermiş...
Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı.
İkiye ayırmışlar.
İş kalmış taşımaya.
Halil, bir teklif yapmış :
İbrahim kardeşim; Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle.
Peki, abi demiş İbrahim...
Ve Halil gitmiş çuval getirmeye... .
O gidince, düşünmüş İbrahim:
Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine
Böyle demiş ve
Kendi payından bir miktar atmış onunkine...
Az sonra Halil çıkagelmiş.
Haydi İbrahim. De miş, önce sen doldur da taşı ambara.
Peki abi.
İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola.
O gidince, Halil düşünür bu defa:
Der ki:
Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var.
Ama kardeşim bekâr.
O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek.
Böyle düşünerek,
Kendi payından atar onunkine birkaç kürek.
Velhasıl, biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar onunkine.
Bu, böyle sürüp gider.
Ama birbirlerinden habersizdirler.
Nihayet akşam olur.
Karanlık basar.
Görürler ki, bitmiyor buğdaylar.
Hatta azalmıyor bile.
Hak teala bu hali çok beğenir.
Buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki...
Günlerce taşır iki kardeş, bitiremezler.
Şaşarlar bu işe...
Aksine çoğalır buğdayları.
Dolar taşar ambarları.
Bugün "Bereket" denilince, bu kardeşler akla gelir.
Bu bereketin adı: halil ibrahim bereketidir
Çalarak hırsızlık yaparak mala gasp ederek bişeye sahip olacağımızı sanmakla anca yanılırız. halbuki biz verdikçe verdiğimizden bize çok veren çok daha büyük biri var asla unutulmamalıdır....!!
SEMUD KAVMİ - SELÇUK İSTEKLİ
SEMUD KAVMİ
Semud
(kavmi) de uyarıları yalanladı. Dediler ki: "Bizden biri olan bir beşere
mi uyacağız? Bu durumda gerçekten biz bir sapıklık (delalet) ve çılgınlık
içinde kalmış oluruz." "Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı?
Hayır, o çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarıktır." Onlar
yarın, kimin çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarık olduğunu
bilip-öğreneceklerdir. (Kamer Suresi, 23-26)
Kuran'da belirtildiğine göre Semud Kavmi de aynı Ad Kavmi gibi Allah'ın uyarılarını gözardı etmiş ve bunun sonucunda helak olmuştur. Günümüzde arkeolojik ve tarihsel çalışmalar sonunda Semud Kavminin yaşadığı yer, yaptığı evler, yaşama biçimi gibi birçok bilinmeyen, gün ışığına çıkartılmıştır. Kuran'da bahsedilen Semud Kavmi, bugün, hakkında birçok arkeolojik bulguya sahip olunan bir tarihsel gerçektir.
Semud kavmiyle ilgili bu arkeolojik bulgulara bakmadan önce, elbette, Kuran'da anlatılan kıssayı incelemekte ve bu kavmin peygamberlerine çıkardıkları zorlukları gözden geçirmekte yarar var. Zira Kuran her çağa hitap eden bir kitap olduğundan, Semud Kavminin kendisine gelen tebliği inkar etmesi de her çağ için ibret alınması gereken bir olaydır.
HZ. SALİH'İN TEBLİĞİ
Kuran'da Semud Kavmini uyarıp korkutması için Hz. Salih'in gönderildiğinden bahsedilir. Hz. Salih, Semud halkı içinde tanınan bir kişidir. Onun hak dini tebliğ etmesini ummayan kavim ise, kendilerini içinde bulundukları sapkınlıktan uzaklaşmaya çağırması karşısında şaşkınlığa düşmüştür. İlk tepki, yadırgama ve kınamadır:
Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir." Dediler ki: "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (Hud Suresi, 61-62)
Salih Peygamber'in çağrısına halkın az bir kısmı uydu, çoğu ise anlattıklarını kabul etmedi. Özellikle de kavmin önde gelenleri Hz. Salih'i inkar ettiler ve ona karşı düşmanca bir tavır takındılar. Hz. Salih'e inananları güçsüz duruma düşürmeye, onları baskı altına almaya çalıştılar. Hz. Salih'in kendilerini Allah'a ibadet etmeye çağırmasına öfke duyuyorlardı. Bu öfke sadece Semud halkına özgü de değildi aslında; Semud Kavmi, kendisinden önce yaşayan Nuh ve Ad Kavimlerinin yaptığı hatayı yapıyordu. Kuran'da bu üç toplumdan şöyle söz edilir:
Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah'tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: "Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (İbrahim Suresi, 9)
Hz. Salih'in uyarılarına rağmen kavim, Allah hakkında kuşkulara kapılmaya devam etti. Ancak yine de Hz. Salih'in peygamberliğine inanmış bir grup vardı, ki bunlar, daha sonra azap geldiğinde Hz. Salih ile beraber kurtarılacaklardı. Önde gelenler ise, Hz. Salih'e iman etmiş olan topluluğa zorluk çıkarmaya çalıştılar:
Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler), içlerinden iman edip de onlarca zayıf bırakılanlara (müstaz'aflara) dediler ki: "Salih'in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar: "Biz gerçekten onunla gönderilene inananlarız." dediler. Büyüklük taslayanlar (müstekbirler de şöyle) dedi: "Biz de, gerçekten sizin inandığınızı tanımayanlarız." (Araf Suresi, 75-76)
Semud Kavmi hala Allah ve Hz. Salih'in peygamberliği hakkında kuşkulara kapılmaktaydı. Üstelik bir kısım, Hz. Salih'i açık olarak inkar ediyordu. Hatta, inkar edenlerden bir grup hem de sözde Allah adına Hz. Salih'i öldürmek için planlar yapıyordu:
Dediler ki: "Senin ve seninle birlikte olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık." (Salih) Dedi ki: "Sizin uğursuzluğunuz (başınıza gelenler) Allah katında (yazılı)dır. Hayır, siz denenmekte olan bir kavimsiniz." Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik-düzenlik bırakmıyorlardı. Kendi aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: "Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonra velisine: Ailesinin yokoluşuna biz şahid olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz, diyelim." Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk. (Neml Suresi, 47-50)
Hz. Salih, Allahın vahyi üzerine, kavminin Allah'ın emirlerine uyup uymayacaklarını belirlemek için son bir deneme olarak onlara dişi bir deve gösterdi. Kendisine itaat edip etmeyeceklerini denemek için kavmine, sahip oldukları suyu bu dişi deve ile paylaşmalarını ve ona zarar vermemelerini söyledi. Böylece kavim bir denemeden geçirildi. Kavminin Hz. Salih'e cevabı ise, bu deveyi öldürmek oldu. Şuara Suresi'nde, bu olayların gelişimi şöyle anlatılır:
Semud (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı.
Kuran'da belirtildiğine göre Semud Kavmi de aynı Ad Kavmi gibi Allah'ın uyarılarını gözardı etmiş ve bunun sonucunda helak olmuştur. Günümüzde arkeolojik ve tarihsel çalışmalar sonunda Semud Kavminin yaşadığı yer, yaptığı evler, yaşama biçimi gibi birçok bilinmeyen, gün ışığına çıkartılmıştır. Kuran'da bahsedilen Semud Kavmi, bugün, hakkında birçok arkeolojik bulguya sahip olunan bir tarihsel gerçektir.
Semud kavmiyle ilgili bu arkeolojik bulgulara bakmadan önce, elbette, Kuran'da anlatılan kıssayı incelemekte ve bu kavmin peygamberlerine çıkardıkları zorlukları gözden geçirmekte yarar var. Zira Kuran her çağa hitap eden bir kitap olduğundan, Semud Kavminin kendisine gelen tebliği inkar etmesi de her çağ için ibret alınması gereken bir olaydır.
HZ. SALİH'İN TEBLİĞİ
Kuran'da Semud Kavmini uyarıp korkutması için Hz. Salih'in gönderildiğinden bahsedilir. Hz. Salih, Semud halkı içinde tanınan bir kişidir. Onun hak dini tebliğ etmesini ummayan kavim ise, kendilerini içinde bulundukları sapkınlıktan uzaklaşmaya çağırması karşısında şaşkınlığa düşmüştür. İlk tepki, yadırgama ve kınamadır:
Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir." Dediler ki: "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (Hud Suresi, 61-62)
Salih Peygamber'in çağrısına halkın az bir kısmı uydu, çoğu ise anlattıklarını kabul etmedi. Özellikle de kavmin önde gelenleri Hz. Salih'i inkar ettiler ve ona karşı düşmanca bir tavır takındılar. Hz. Salih'e inananları güçsüz duruma düşürmeye, onları baskı altına almaya çalıştılar. Hz. Salih'in kendilerini Allah'a ibadet etmeye çağırmasına öfke duyuyorlardı. Bu öfke sadece Semud halkına özgü de değildi aslında; Semud Kavmi, kendisinden önce yaşayan Nuh ve Ad Kavimlerinin yaptığı hatayı yapıyordu. Kuran'da bu üç toplumdan şöyle söz edilir:
Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah'tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: "Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (İbrahim Suresi, 9)
Hz. Salih'in uyarılarına rağmen kavim, Allah hakkında kuşkulara kapılmaya devam etti. Ancak yine de Hz. Salih'in peygamberliğine inanmış bir grup vardı, ki bunlar, daha sonra azap geldiğinde Hz. Salih ile beraber kurtarılacaklardı. Önde gelenler ise, Hz. Salih'e iman etmiş olan topluluğa zorluk çıkarmaya çalıştılar:
Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler), içlerinden iman edip de onlarca zayıf bırakılanlara (müstaz'aflara) dediler ki: "Salih'in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar: "Biz gerçekten onunla gönderilene inananlarız." dediler. Büyüklük taslayanlar (müstekbirler de şöyle) dedi: "Biz de, gerçekten sizin inandığınızı tanımayanlarız." (Araf Suresi, 75-76)
Semud Kavmi hala Allah ve Hz. Salih'in peygamberliği hakkında kuşkulara kapılmaktaydı. Üstelik bir kısım, Hz. Salih'i açık olarak inkar ediyordu. Hatta, inkar edenlerden bir grup hem de sözde Allah adına Hz. Salih'i öldürmek için planlar yapıyordu:
Dediler ki: "Senin ve seninle birlikte olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık." (Salih) Dedi ki: "Sizin uğursuzluğunuz (başınıza gelenler) Allah katında (yazılı)dır. Hayır, siz denenmekte olan bir kavimsiniz." Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik-düzenlik bırakmıyorlardı. Kendi aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: "Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonra velisine: Ailesinin yokoluşuna biz şahid olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz, diyelim." Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk. (Neml Suresi, 47-50)
Hz. Salih, Allahın vahyi üzerine, kavminin Allah'ın emirlerine uyup uymayacaklarını belirlemek için son bir deneme olarak onlara dişi bir deve gösterdi. Kendisine itaat edip etmeyeceklerini denemek için kavmine, sahip oldukları suyu bu dişi deve ile paylaşmalarını ve ona zarar vermemelerini söyledi. Böylece kavim bir denemeden geçirildi. Kavminin Hz. Salih'e cevabı ise, bu deveyi öldürmek oldu. Şuara Suresi'nde, bu olayların gelişimi şöyle anlatılır:
Semud (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı.
Kuran'da verilen bilgilerden, Semud Kavminin Ad Kavminin torunları olduğu
anlaşılır. Nitekim arkeolojik bulgular da, Arap Yarımadasının kuzeyinde yaşayan
Semudların kökenlerinin, Ad Kavminin de yaşadığı Güney Arabistan'da olduğunu
göstermektedir.
Hani onlara
kardeşleri Salih: "Sakınmaz mısınız? demişti. "Gerçek şu ki, ben size
gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat
edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; Siz burada güvenlik
içinde mi bırakılacaksınız? Bahçelerin, pınarların içinde, ekinler ve yumuşak
tomurcuklu gözalıcı hurmalıklar arasında? Dağlardan ustalıkla zevkli evler
yontuyorsunuz. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ve ölçüsüzce
davrananların emrine itaat etmeyin. Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor
ve dirlik-düzenlik kurmuyorlar (ıslah etmiyorlar)." Dediler ki: "Sen
ancak büyülenmişlerdensin. Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden
başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen, bu durumda bir ayet (mucize)
getir-görelim." Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı
(bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir. Ona bir kötülükle
dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar." Sonunda onu (yine
de) kestiler, ancak pişman oldular. (Şuara Suresi, 141-157)
Hz. Salih ile kavmi arasındaki mücadele Kamer Suresi'nde ise şöyle bildirilir:
Semud (kavmi) de uyarıları yalanladı. Dediler ki: "Bizden biri olan bir beşere mi uyacağız? Bu durumda gerçekten biz bir sapıklık (delalet) ve çılgınlık içinde kalmış oluruz. Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarıktır." Onlar yarın, kimin çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarık olduğunu bilip-öğreneceklerdir. Gerçek şu ki Biz, bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi deveyi kendilerine göndereniz. Şu halde sen onları gözleyip-bekle ve sabret. Ve onlara, suyun aralarında kesin olarak pay edildiğini haber ver. Su alış sırası (kiminse, o) hazır bulunsun. Derken arkadaşlarını çağırdılar, o da bıçağını kapıp 'hayvanı ayağından biçip yere devirdi. (Kamer Suresi, 23-29)
Deveyi öldürdükten sonra kendilerine azabın çabucak gelmemesi, kavmin azgınlığını daha da arttırdı. Hz. Salih'i rahatsız etmeye, onu eleştirmeye ve yalancılıkla suçlamaya başladılar:
Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin emrine karşı çıkıp (Salih'e de şöyle) dediler: "Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vadettiğin şeyi getir, bakalım." (Araf Suresi, 77)
Allah, inkar edenlerin kurdukları hileli düzenleri boşa çıkarttı ve Hz. Salih'i kötülük yapmak isteyenlerin ellerinden kurtardı. Bu olaydan sonra artık kavme her türlü tebliği yaptığını ve hiç kimsenin öğüt almadığını gören Hz. Salih, kavmine kendilerinin üç gün içinde helak olacaklarını bildirdi:
...(Salih) Dedi ki: 'Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmayacak bir vaattir'." (Hud Suresi, 65)
Nitekim üç gün sonra Hz. Salih'in uyarısı gerçekleşti ve Semud Kavmi helak edildi:
O zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar. Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (halkı) gerçekten Rablerine (karşı) inkâr etmişlerdi. Haberiniz olsun; Semud (halkına Allah'ın rahmetinden) uzaklık (verildi.) (Hud Suresi, 67-68)
SEMUD KAVMİ HAKKINDAKİ ARKEOLOJİK BULGULAR
Günümüzde Semud Kavmi, Kuran'da bahsi geçen kavimler içinde hakkında en fazla bilgiye sahip olunanlardan bir tanesidir. Tarih kaynakları da, Semud isimli bir kavmin yaşadığına deliller sunmaktadır.
Kuran'da bahsi geçen Hicr halkı ve Semud Kavminin aslında aynı kavim oldukları tahmin edilmektedir; zira Semud Kavminin bir başka ismi de Ashab-ı Hicr'dir. Bu durumda "Semud" kelimesi bir halkın ismi, Hicr şehri ise bu halkın kurduğu şehirlerden biri olabilir. Nitekim Yunan coğrafyacı Pliny'nin tarifleri de bu yöndedir. Pliny, Semud Kavminin oturmakta olduğu yerlerin Domatha ve Hegra olduğunu yazmıştır ki, buralar günümüzdeki Hicr kentidir.29
Hz. Salih ile kavmi arasındaki mücadele Kamer Suresi'nde ise şöyle bildirilir:
Semud (kavmi) de uyarıları yalanladı. Dediler ki: "Bizden biri olan bir beşere mi uyacağız? Bu durumda gerçekten biz bir sapıklık (delalet) ve çılgınlık içinde kalmış oluruz. Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarıktır." Onlar yarın, kimin çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarık olduğunu bilip-öğreneceklerdir. Gerçek şu ki Biz, bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi deveyi kendilerine göndereniz. Şu halde sen onları gözleyip-bekle ve sabret. Ve onlara, suyun aralarında kesin olarak pay edildiğini haber ver. Su alış sırası (kiminse, o) hazır bulunsun. Derken arkadaşlarını çağırdılar, o da bıçağını kapıp 'hayvanı ayağından biçip yere devirdi. (Kamer Suresi, 23-29)
Deveyi öldürdükten sonra kendilerine azabın çabucak gelmemesi, kavmin azgınlığını daha da arttırdı. Hz. Salih'i rahatsız etmeye, onu eleştirmeye ve yalancılıkla suçlamaya başladılar:
Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin emrine karşı çıkıp (Salih'e de şöyle) dediler: "Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vadettiğin şeyi getir, bakalım." (Araf Suresi, 77)
Allah, inkar edenlerin kurdukları hileli düzenleri boşa çıkarttı ve Hz. Salih'i kötülük yapmak isteyenlerin ellerinden kurtardı. Bu olaydan sonra artık kavme her türlü tebliği yaptığını ve hiç kimsenin öğüt almadığını gören Hz. Salih, kavmine kendilerinin üç gün içinde helak olacaklarını bildirdi:
...(Salih) Dedi ki: 'Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmayacak bir vaattir'." (Hud Suresi, 65)
Nitekim üç gün sonra Hz. Salih'in uyarısı gerçekleşti ve Semud Kavmi helak edildi:
O zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar. Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (halkı) gerçekten Rablerine (karşı) inkâr etmişlerdi. Haberiniz olsun; Semud (halkına Allah'ın rahmetinden) uzaklık (verildi.) (Hud Suresi, 67-68)
SEMUD KAVMİ HAKKINDAKİ ARKEOLOJİK BULGULAR
Günümüzde Semud Kavmi, Kuran'da bahsi geçen kavimler içinde hakkında en fazla bilgiye sahip olunanlardan bir tanesidir. Tarih kaynakları da, Semud isimli bir kavmin yaşadığına deliller sunmaktadır.
Kuran'da bahsi geçen Hicr halkı ve Semud Kavminin aslında aynı kavim oldukları tahmin edilmektedir; zira Semud Kavminin bir başka ismi de Ashab-ı Hicr'dir. Bu durumda "Semud" kelimesi bir halkın ismi, Hicr şehri ise bu halkın kurduğu şehirlerden biri olabilir. Nitekim Yunan coğrafyacı Pliny'nin tarifleri de bu yöndedir. Pliny, Semud Kavminin oturmakta olduğu yerlerin Domatha ve Hegra olduğunu yazmıştır ki, buralar günümüzdeki Hicr kentidir.29
İkibin yıllık bir geçmişe sahip olan Semudlar, bir başka Arap kavmi olan
Nebatilerle beraber bir krallık kurmuşlardı. Günümüzde Ürdün'deki Rum Vadisi ya
da diğer bir adıyla Petra'da bu kavmin taş işçiliğinin en güzel örneklerini
görmek mümkündür. Nitekim Kuran'da da Semud kavminin taş işçiliğindeki
ustalıklarından bahsedilir.
Semud Kavminden bahseden bilinen en eski kaynak,
Babil Kralı II. Sargon'un bu kavme karşı kazandığı zaferleri anlatan Babil
devlet kayıtlarıdır. (MÖ 8. yüzyıl) Sargon, Kuzey Arabistan'da yaptığı bir
savaş sonunda onları yenmiştir. Yunanlılar da bu kavimden bahsetmekte ve
Aristo, Batlamyus ve Pliny'nin yazılarında isimleri "Thamudaei", yani
"Semudlar" olarak anılmaktadır.30 Peygamberimizden önce, yaklaşık MS
400-600 yılları arasında ise izleri tamamen silinmiştir. Kuran'da Ad ve Semud Kavimlerinin isimleri daima birlikte anılır. Dahası Allah ayetlerde, Semud Kavmine Ad Kavminin helakından ders almalarını öğütlemektedir. Bu ise, Semud Kavminin Ad Kavmi hakkında detaylı bir bilgi sahibi olduğunu gösterir:
Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur... (Allah'ın) Ad (kavminden) sonra sizi halifeler kıldığını ve sizi yeryüzünde (güç ve servetle) yerleştirdiğini hatırlayın. Ki onun düzlüklerinde köşkler kuruyor, dağlardan evler yontuyordunuz. Şu halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın, yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın. (Araf Suresi, 73-74)
Ayetlerden anlaşıldığına göre Ad Kavmi ve Semud Kavmi arasında bir ilişki vardır, hatta belki de Ad Kavmi, Semud Kavminin tarihinin ve kültürünün bir parçasıdır. Hz. Salih, Semud Kavmine Ad Kavminin örneğini hatırlamalarını ve bundan ders almalarını emretmektedir.
Ad Kavmine de kendilerinden önce yaşamış olan Nuh Kavminin örnekleri gösterilmiştir. Ad Kavminin Semud Kavmi için tarihsel bir önemi olması gibi, Nuh Kavminin de Ad Kavmi için tarihsel bir önemi vardır. Bu kavimler birbirlerinden haberdardırlar ve belki de aynı soydan gelmektedirler.
(Salih kavmine dedi ki: Allah'ın) Ad (kavminden) sonra sizi halifeler
kıldığını ve sizi yeryüzünde yerleştirdiğini hatırlayın. Ki onun düzlüklerinde
köşkler kuruyor, dağlardan evler yontuyordunuz.
Şu halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın, yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.
(Araf Suresi, 74)
Şu halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın, yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.
(Araf Suresi, 74)
Oysa Ad
Kavmi ve Semud Kavimleri�nin yaşadıkları yerler,
birbirlerinden coğrafi olarak uzak bir konumdadırlar. Bu iki kavim arasında
görünüşte herhangi bir bağlantı yoktur; öyleyse ayette Semud Kavmine hangi
sebepten dolayı Ad Kavmini hatırlamaları söylenmektedir?
Cevap, biraz araştırıldığında ortaya çıkar. Ad ve Semud Kavimleri arasındaki coğrafi uzaklık aldatıcıdır. Semud Kavmi Ad Kavmini bilmekteydi, çünkü bu iki kavim, büyük bir olasılıkla aynı kökenden geliyorlardı. Ana Britannica Ansiklopedisi "Semudlar" başlığı altında bu kavimden şöyle bahseder:
Eski Arabistan'da önem taşıdığı anlaşılan kabile ya da kabileler topluluğu. Güney Arabistan kökenli oldukları, ancak içlerinden büyük bir grubun çok eskiden kuzeye göç ederek Aslab Dağı yamaçlarına yerleştiği sanılmaktadır. Hicaz ve Şam arasında yaşayan Semudlar, Ashab-ı Hicr olarak bilinir. Son arkeolojik araştırmalarda, Arabistan'ın orta kesimlerinde Semudlar'a ait çok sayıda kaya resim ve yazı ortaya çıkartılmıştır.31
Cevap, biraz araştırıldığında ortaya çıkar. Ad ve Semud Kavimleri arasındaki coğrafi uzaklık aldatıcıdır. Semud Kavmi Ad Kavmini bilmekteydi, çünkü bu iki kavim, büyük bir olasılıkla aynı kökenden geliyorlardı. Ana Britannica Ansiklopedisi "Semudlar" başlığı altında bu kavimden şöyle bahseder:
Eski Arabistan'da önem taşıdığı anlaşılan kabile ya da kabileler topluluğu. Güney Arabistan kökenli oldukları, ancak içlerinden büyük bir grubun çok eskiden kuzeye göç ederek Aslab Dağı yamaçlarına yerleştiği sanılmaktadır. Hicaz ve Şam arasında yaşayan Semudlar, Ashab-ı Hicr olarak bilinir. Son arkeolojik araştırmalarda, Arabistan'ın orta kesimlerinde Semudlar'a ait çok sayıda kaya resim ve yazı ortaya çıkartılmıştır.31
Taş oymalardaki işlemelerin inceliğini gösteren bir detay.
Semud
medeniyetinin kullandığı bir çeşit alfabenin (buna "Semudik alfabe"
ismi verilir) çok benzeri bir alfabeye hem Hicaz'da hem Güney Arabistan'da rastlanmıştır.32
Bu alfabe, ilk defa Orta Yemen'deki bugünkü Semud kasabası yakınlarında
bulunmuştur. Bu bölgenin kuzeyinde Rub al-Khali, güneyinde Hadramut ve
batısında da Sabwah kenti vardır.
Daha önce Ad Kavminin, Güney Arabistan'da yaşayan bir kavim olduğunu görmüştük. Ad Kavminin yaşadığı bölgede, özellikle Ad'ın torunları olan Hadramiler'in yaşadıkları bölgenin ve başkentlerinin yakınlarında Semud Kavmine ait bulguların elde edilmesi ise son derece önemlidir. Bu durum, Kuran'da işaret edilen Ad-Semud Kavimlerinin bağlantısını da açıklar. Bu bağlantı, Hz. Salih'in, Semudların Ad Kavminin yerine geldiklerini belirten sözünde şöyle açıklanmaktadır:
Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur... (Allah'ın) Ad (kavminden) sonra sizi halifeler kıldığını ve sizi yeryüzünde (güç ve servetle) yerleştirdiğini hatırlayın." (Araf Suresi, 73-74)
Kısacası Semud Kavmi, Allah'ın elçilerine uymamanın karşılığını helak olarak ödemiştir. Yapmakta oldukları yapılar, sanat eserleri kendilerini azaptan koruyamamıştır. Semud Kavmi, daha önceki ve sonraki birçok inkarcı kavim gibi şiddetli bir azapla helak edilmiştir.
Daha önce Ad Kavminin, Güney Arabistan'da yaşayan bir kavim olduğunu görmüştük. Ad Kavminin yaşadığı bölgede, özellikle Ad'ın torunları olan Hadramiler'in yaşadıkları bölgenin ve başkentlerinin yakınlarında Semud Kavmine ait bulguların elde edilmesi ise son derece önemlidir. Bu durum, Kuran'da işaret edilen Ad-Semud Kavimlerinin bağlantısını da açıklar. Bu bağlantı, Hz. Salih'in, Semudların Ad Kavminin yerine geldiklerini belirten sözünde şöyle açıklanmaktadır:
Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur... (Allah'ın) Ad (kavminden) sonra sizi halifeler kıldığını ve sizi yeryüzünde (güç ve servetle) yerleştirdiğini hatırlayın." (Araf Suresi, 73-74)
Kısacası Semud Kavmi, Allah'ın elçilerine uymamanın karşılığını helak olarak ödemiştir. Yapmakta oldukları yapılar, sanat eserleri kendilerini azaptan koruyamamıştır. Semud Kavmi, daha önceki ve sonraki birçok inkarcı kavim gibi şiddetli bir azapla helak edilmiştir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)